2 Temmuz 2012 Pazartesi

Rüzgar gibi Geçti Bir Sene...

Bugün itibariyle evleneli tam 1 sene olmuş, inanlır gibi değil. Sanki daha dün gibi beyazlar içindeki meleğimle ilk dansı yapışımız, pastamızı kesmemiz, hiç yorulmadan oynayışımız...

Bunca yıllık hayatımda çok hata yaptım, çok yanlış kararlar verdim ama her geçen gün daha da bir emin oldum bu son kararımdan. Hayatımı cennete çeviren, her an gülen o şirin yüzüne baktığımda beni benden alan, tenine dokunduğumda beni bütün negatif elektriğimden kurtaran, şu hayatta kendisinden başka hiç kimseye zararı olmayan ve herkesin iyiliğini bu kadar safça, temizce, karşılıksızca düşünebilen bu kadın benim için bir mucize sanki. Ona yazdığım bir şiirde "Hayatıma yıldırım gibi düşen kadın" demiştim kendisine ve bugün, 1 yılın nasıl geçtiğini anlamadığım bugün, hala beni çarpmaya devam ediyorsun sevgilim diye haykırıyorum...

İki cihan gürlüğü versin Allah derler ya, gürlük maddiyatta değil yürekte, o yürek Allah'ın izniyle her iki cihanda da artık bende!

Seni seviyorum!!!

29 Haziran 2012 Cuma

Benim İçin Doğmuşsun, İyi ki Doğmuşsun!

Herşeyinle çok seviyorum seni, her geçen gün neden daha önce çıkmamışsın ki karşıma diye düşünüyorum. Sensiz geçen her senem kayıpmış aslında. Işığım, rehberim, pusulam oldun şu 3 günlük yolculukta, 3 günü sonsuz yaptın, sonsuza kadar sürsün bu rüya, sen ve ben ve ...

Çok seviyorum seni sevgilim. İyi ki Doğmuşsun! Benim İçin Doğmuşsun!

Canımmmmm...

10 Şubat 2012 Cuma

Kış Lastiğinin Tadı...

Kış lastiği ile karlı kaplı yolda gitmenin tadı anlatılamaz. Senelerdir boşuna çile çekmişim dedirtecek bir hamle oldu bu adeta. Gerçi ben karla savaşmayı seviyordum ama bu lüksü yaşamak insana farklı hissettiriyor. Artık 4 adet kış lastiğim var, bana kalsa hayatta almazdım ama canım sevgilimi de daha fazla yormak ve strese sokmak istemedim açıkçası. Onun sayesinde bir greyder mahiyetinde yol alıyorum karla kaplı yollarda :) Seni çok seviyorum, sana kıyamam....

5 Aralık 2011 Pazartesi

Seni Seviyorum!

14 Temmuz 2011 Perşembe

Evliliğim :)

Evliliğim meleğimle nasıl mı? İşte böyle!

Her tat var içinde!

Bir de böyle!

Hayatımda verdiğim en doğru karar olduğunu iliklerime kadar hissediyorum. Hissetmek ne kelime yaşıyorum!!! 
Seni çok seviyorum tatlı kız!!!

29 Haziran 2011 Çarşamba

İyi ki Doğdun Sevgilim!

Mutluluğun tasviri, huzurun anlamı, yaşama sebebi... Benim için sensin bunlar. El ele tutuştuğumuz ilk günden beri hep daha iyiye, daha güzele doğru gitti hayatım. Yaşadığımı, hayatın anlamlı olduğunu seninle anladım. Öylesine doldurdu ki içimi seninle gelen bu coşku kendi kendime sığamadım. Sana kavuşmak için üçer beşer saydım günleri, haftalar dakika, aylar saat olsun istedim. Sonunda 3 gün kalmışken ebedi saadetin başlamasına, bugün senin varoluşunun anlatılmaz hazzını yaşıyorum. 28 sene önce bugün, çoktan kurulmuş bir senaryonun baş aktristi olarak gelmişsin dünyaya. Ben de o senaryoda hep seni bekliyormuşum meğer...

Seni çok seviyorum güzel kız, iyi ki doğdun ve iyi ki girdin hayatıma...

Sonsuza kadar benimsin...

Not: Bu resme bayılıyorum, bana hep seni hatırlatıyor :)

18 Şubat 2011 Cuma

Sonunda Bu Gece Kesişiyor Yollarımız...



...Aynı anda başka insanlara, 
Seni seviyorum demişizdir
Mutlak güven duygusuyla, 
Başımızı başka omuzlara dayamışızdır.
Olamaz mı, olabilir...
Onca yıl sen burada
Onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş...

Seni Seviyorum,
Bekle almaya geliyorum...

10 Şubat 2011 Perşembe

Bir Gece Ansızın...

Hayatımı Cennete çeviren kadına...
Seni Çok Seviyorum! 
  
Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim

Belki de hayata yeni başlarım
İçimde küllenen kor alevlenir
Bakarsın hiç gitmem kölen olurum
Belki de seversin beni kim bilir

Kal dersen, dağlarca severim seni
Bir deniz olurum ayaklarında
Aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz
Kalbim duruverir dudaklarında.

Ya da unuturum kim olduğumu
Hatırlamam belki adımı bile
Belki de çıldırır, deli olurum
Sana kavuşmanın heyecaniyle

Aşk bu, bilinir mi nereye varır
Ne durdurur özleyeni, seveni
Bakarsın ansızın gelebilirim
Bu kadar yürekten çağırma beni.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Aşk Tesadüfleri Sever

Ömer Faruk Sorak ve eşini bu film için kutlamak bir kenara, sarılıp sarılıp öpüyorum. İnsanın içine işleyen, her aşık olmuş insanın kendinden bir şeyler bulabileceği bir film. Konu aslında bilinen bir konu ama aynı yünden kiminin ördüğü kazak giyilmiyor kiminin ki yıllar boyu bir diğerine vazgeçilmeden tercih ediliyor. Tam anlamıyla vurdu beni bu film. 3 kez gözyaşlarıma hakim olamadım. Filmin nereye doğru gittiğini anlamış olsam da sürükledi beni bu film anlatılışı ve gerçekten kayda değer oyunculuklarıyla. Belçim Bilgin'den bahsetmiyorum ama oyunculuk derken Mehmet Günsür, Yiğit Özşener, Altan Erkekli, Şebnem Sönmez, Ayda Aksel ve küçük Reyhan Asena Keskinci'den bahsediyorum, belirtmek gerek.
 Ömer Faruk Sorak'ın yönetmenliği, sahne hakimiyeti, oyuncuları yönlendirme yeteneği bu zamana kadar çalıştığı projelerde pek ortaya çıkamamıştı. Daha doğrusu hep yıldız oyuncuların arkasında unutulmuştu. Ama bu sefer bu adam çok iyi bir "Yönetmen" olduğunu gösteriyor. Öyle açılar, öyle güzel görüntüler yakalıyor ki özellikle sözsüz sahnelerde. Hele bir de duygu yoğunluğunun hat safhaya çıktığı anlar ve Günsür'ün karakteri Özgür'ün odak noktasında olduğu sekanslarda adeta yeteneğini konuşturuyor Sorak. Bu andan sonra yurtdışında nasıl Nolan'ın projelerini büyük bir heves ve merakla bekliyorsam yurtiçinde Sorak'la ilgili gelişmeleri aynı şekilde takip edeceğim.

Herşeyin ötesinde bu filmi benim için anlamlı kılan diğer iki konu hem kendimle ilgili bir çok şey bulmam hem de filmi beraber izlediğim dünyalar güzeli sevgilimle bizi anlatan bir sahneye şahit olmamızdı. O kadar çok cümle vardı ki filmde daha önce birbirimize söylediğimiz, işte onun için filmi çok benimsedim, bazen kendimi izliyor dinliyor gibi hissettim Özgür konuşurken. Bu yaşa gelene kadar tahsil ve iş anlamında çok çok iyi yerlere ulaşmış, ailem (annem ve babam) açısından hiç sıkıntı yaşamamış olsam da özel hayatımda bir türlü huzuru yakalayamadım. Hep dibe doğruydu seyri hayatımın, mutluluk ve huzur baremim her geçen gün düştü, düştü, düştü. İşte o tam da tarif edemediğim en dipteyken, yapayalnızken ve kendime artık bunu kabullenmem gerek derken çıktı karşıma hayatımı anlamlı kılan o muhteşem kız. Günler geçtikçe Zeynep'in Burak'a sorduğu şeyleri hayatta ilk kez onunla yaşadığımı ve hissettiğimi gördüm, onun yanında dünyanın bambaşka bir yer olduğunu keşfettim. Gülmek, mutluluk, heyecan, eğlence, koşulsuz ve karşılık beklemeden sevmek ne demekmiş o hayatıma girince anladım ancak. Ve dedim ki ona "Sen bunca senedir nerelerdeydin?". İşte bu cümleyi duyunca filmde gözyaşlarına boğuldum, birebir aynı değildir kelimeler belki çünkü ben daha cümle bitmeden koyvermiştim kendimi. Bendim oradaki sanki, perdedeki de benim hayatımdan bir kesit... İnsan sevdiğini ve aşkını bir çok yolla anlatabilir ama önceden sadece bana ait olduğunu sandığım bu cümle çok iyi bir tercih olur...

Sorak kalbime dokundu bu filmle, kolay kolay silinmeyecek bu iz. Filmi sinemada mutlaka izleyin, o basit Türk romantik-aşk filmlerinden biri olmadığını kağıt mendilinizi çantanızdan çıkarırken çok net bir şekilde anlayacaksınız...

Bülent Ortaçgil'in unutulmaz şarkısı Bir Eylül Akşamı da filmin şerefine Teoman ve Usta'dan gelsin...


Seni çok seviyorum güzel kız...

2 Şubat 2011 Çarşamba

Mucizem...

Hayırlısıyla bitirdim askerliği ve döndüm. Çok da kolay olmayan ama bitirdiğimde gurur veren bir süreç oldu. Artık geçti, geride kaldı ama bu sürede aklıma kazınan an önemli şey 160 gün boyunca beni 1 kez bile üzmeyen canım sevgilim oldu. Tek bir hüzün, tek bir sıkıntı, tek bir sorun yansıtmadı bana. Onunla her konuşmam bir pilin şarj olması gibiydi adeta. Enerjimi ondan depoladım, beni ayakta tuttu, bana sebep oldu dayanmam için. Çok seviyorum onu, iyi ki girdi hayatıma. O hayatıma girmeden önce apayrı planlarım vardı oysa, çok farklı bir yöne savrulmak üzereydim. Ama onun sayesinde yeniden tutundum işime, şehrime, aileme. Hani vardır ya eski efsanelerde mucizeler anlatırlar hep, işte o efsanelerden birinden çıkıp geldi sanki, mucize oldu hayatıma. Yaşadığım onca şeyden sonra bugün bu kadar iyi hissedebiliyor, hayata bu kadar tutunabiliyor ve yaşadığım her anda bir güzellik bulabiliyorsam sebebi O eşsiz kız.

Biliyorum bu satırları okuyor olacaksın sabah, bilgisayarını açtığında mutlaka tıklayacaksın bu sayfaya, hayatın boyu her sabah burada yazanları sabah uyandığında sana bakan gözlerimde göreceksin canım benim, mucizem, var ol, var olalım...

15 Temmuz 2010 Perşembe

Bana Gülümseyen Hayat

Dünyanın bana gülümsediğini, hayatın tebessüm ettiğini, yeni Cenk ile birlikte onların da mutlu olduğunu hissediyorum. Bugün o kadar işin arasında trafik lambalarındaki bozuk ledlerin ortaya bir gülücük çıkardığını, yol kenarındaki ağacın dalının bir gülümseme gibi eğildiğini, akşam eve dönerken ayın yana yatık hilal şeklinin, hilalin hemen yanına doğru üzerindeki yıldızla gamzeli bir tebessüm halinde arz-ı endam ettiğini gördüm. Baktığım her yerde bir mutluluk belirtisi var sanki. Bulutlar, dağlar, su birikintileri, deniz ve dalgalar benimle birlikte gülüyor gibi. Bu kadar çok gülmek iyi midir peki? Bence muhteşem. 13 sene sonra ilk kez bu kadar huzurluyken, böylesine sever ve sevilirken, hiç olmadığım kadar hayata, aileme ve sevdiğime bağlanmışken nasıl gülmem! Çok seviyorum gülmeyi, dolu dolu, tok kahkalarla, içimden gelerek, kendiliğinden gülmeyi...

Nedense perşembe geceleri üzerimde farklı bir hissiyat oluyor. Sebebi kesin o :) O güzel kız, o muhteşem insanla ilk kez buluştuğumuz, ilk yemeğimizi yediğimiz, aslında yediğimizden de bir şey anlamayıp birbirimize ilk kez bu kadar yakın olduğumuz geceydi bir perşembe gecesi. Perşembe gecelerini çok seviyorum o geceden beri, ayrı bir hislenme ve duygusal yoğunluk sarıyor beni. Gülüyorum, hayat da bana artık, tıpkı meleğimin bana güldüğü gibi...

8 Temmuz 2010 Perşembe

Işığım

Çok çalkantılı bir hayatım oldu benim. Geride bıraktığım 31 senede bir çok yanlış karar verdim. Eğitim, iş ve sosyal hayatımda genç yaşta yakaladığım başarılarla ailemi hep mutlu ettim, ama özel hayatımdaki yanlış kararlarımla hem çok üzdüm hem de çok yıprattım onları. O yüzden doktoramı bitirip arkasından kaçmak istedim askere giderek buralardan. Belki buralardan uzaktayken hem onların sıkıntısı biraz hafifler hem de ben kendimi tartar ve yaptığım yanlışları daha iyi düşünür, kendimi sorgular ve yeni bir adam olarak dönerdim yurduma. Kadınlara duyduğum öfke dinerdi belki, onları artık tek gecelik metalar olarak görmekten vazgeçerdim, hatta karşıma inanabileceğim, güvenebileceğim, beni ömür boyu mutlu edebileceğine ikna olabileceğim, hayatı paylaşmak isteyebileceğim bir kadın çıkabileceği fikrini bile kazanıp dönerdim askerden. Ama kadromu almadan gitmeme izin vermedi hocalarım, Nisan'da asker olacakken Ağustos'a kaldı bu görevi yapmak, daha doğrusu hayatımda ilk kez aşık olduğum şehirden bir süreliğine olsa da isteyerek uzaklaşmak.

Sonra "O" çıktı karşıma. Bir anda hayatım, hayata bakışım, düşüncelerim, isteklerim, planlarım alt üst oldu. Ömür boyu aradığım şeyleri sırasıyla, ardı ardına sunuyordu bana bu kız. En başta yüzünden hiç silinmeyen gülümsemesiyle vurmuştu beni. Öylesine güzel gülüyor, öyle farklı ve gülen gözlerle bakıyordu ki bana, tertemizdi içi, yapmacıklık yoktu hiç bir tarafında, doğaldı ve tertemizdi bakışları, sonradan anladım ki içinin yansımasıydı gözlerine sığmayan o gülücükler... Günler geçtikçe bakışları gibi tertemiz içini görmeye başladım. Bana hiç bir şey düşünmeden, sadece "ben" olduğum için koşarak gelen bu kıza ben de sadece "O" olduğu için koşuyordum. Yaklaştıkça daha iyi tanıdık birbirimizi, böylesine duru bir karakter, açık sözlü, hoşgörülü, şefkatli, şen ve daha bir çok pozitifliği içinde barındıran bir kadın olabileceğine inanmıyordum ben. İnanılmaz çok ortak noktamızı keşfettik zaman geçtikçe, ortak isteklerimiz, ortak sıkıntılarımız olduğunu gördük hayata karşı. Çok çabuk destek olmaya başladık birbirimize. Öyle güzel paylaşmaya başladı ki hayatı benimle, ağzım açık kaldı. Elini vermeyi bildiği gibi el istemeyi bilen bir kadın, rahat ve kaprissiz, neşeli ve pozitif. Hala şaşkınım bir çok açıdan, bazen bir rüyaymış gibi geliyor onunla yaşadıklarım ama gerçek olduğuna inanıyorum artık. Geleceğe dönük herşey kesinleşti kafamda, onunla ilgili her ayrıntı çok berrak artık. "O"nu çok seviyorum. İlk kez böyle hissediyorum, ilk kez böylesine bir heyecan var içimde, 31 yaş geride kalmışken 17-18 yaşında bir ergen gibi heyecanlıyım ama bu heyecan yaşadığım kötü tecrübelerin bana kattıklarıyla birleşip hayatımı güzelleştiren bir ilaç gibi adeta bugün. Hayatımdaki bir çok ilki yaşıyorum onunla her geçen gün. Hayatta tamadığım zevkleri tadıyorum. Paylaşmanın, karşılık beklemeden sevmenin ve aşkın gerçekte ne demek olduğunu anlıyorum her doğan ve geçen günde. Şükürler olsun ki o güzel insanları, canlarımı artık üzmeyeceğimi apaçık hissedebiliyorum ben bugün...

"O" karanlıkta ışığım oldu benim. Artık önümü görebiliyorum.

İyi ki girdin hayatıma.

Seni çok seviyorum...

4 Temmuz 2010 Pazar

31!

Ve 31'i 1 geçer...

29 Haziran 2010 Salı

Mutlu Yıllar Sevgilim

Bugün muhteşem, bugün çok güzel, bugün çok önemli bir gün benim için. Bugün senin doğumgünün. Bugün "BİZ" olabilmemiz için tek eksiğin tamamlandığı ve ışığınla dünyaya merhaba dediğin gün. Beni karanlıklardan çıkaran, inanmamı, gerçekten sevmemi sağlayan o ışığın hiç sönmeyecek, izin vermeyeceğim. Önündeki ilk engelden de kurtuldun hayırlısıyla, yavaş yavaş ama emin, sakin sakin ama sağlam adımlarla varacaksın istediğin hedefe ve ben yanında olacağım.

Seni çok seviyorum.

Mutlu yıllar sevgilim.

26 Haziran 2010 Cumartesi

Nice Güzel Yıllara!

Mutlu yıllar sevgili Özhan. Çok kıymetlisin benim için. Salata'da anlattıklarım üzerine, hafifçe oynanmış bir Nazım şiiriyle kutluyorum yeni yaşını yeniden. Sağlık ve huzur diliyorum sana. Muazzam bir adamsın.

Ben haber etmeden haberimi alırsın,
Yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.

Gözümün dilinden anlar,
Elimin sırrını bilirsin.

Namuslu bir kitap gibi güler,
Alnımın terini silersin.

O gider, bu gider, şu gider,
Dost, sen yanı başımda kalırsın...

16 Haziran 2010 Çarşamba

Paragliding

Paragliding yani yamaç paraşütü. Muhteşem bir heyecan, anlatılamaz bir adrenalin patlaması. Hayatımda geçirdiğim en güzel tatil olacağını hissediyorum demiştim, yanılmadım. Harika tatil partnerleri, harika bir tur, harika bir hava ve tabii ki harika bir yamaç paraşütü tecrübesi. Fethiye merkezli bir Likya turu satın almıştım, iyi ki yapmışım bunu. Fethiye Ölüdeniz mevkiindeki Babadağ yamaç paraşütü merkezi. avrupa'nın en iyi 2. yamaç paraşütü parkuruymuş aynı zamanda. Zirvesinden yani 1965 metre yükseklikten atlıyorsun boşluğa 1-2-3 adım derken uçurumdan aşağı salıveriyorsun kendini. Boşlukta süzülmek harika bir his. Hele pilotun ya da eğitmenin diyelim kalburüstü bir adamsa yaptığı akrobatik hareketlerle coşturuyor seni. 35-40 dakikalık bir heyecan, zevk, keyif patlaması. Hayatta fiziksel olarak alınabilecek en büyük zevk birbirini seven kadın ve erkeğin birleşmesiyle kesinlikle paragliding 2. sıraya adaydır. Aslında bir de uçaktan paraşütle atlamadan bunu söylemek doğru mu bilmiyorum. İkinci adrenalin hedefim de bu anlaşıldığı gibi paraşütle atlamak :) Fırsatınız olursa mutlaka deneyin yamaç paraşütünü. Ülkemizde buna böyle müsait parkurlar varken bu fırsatı kullanmamak kayıp olur. Burdan pilotum Sevgili Hüseyin'e de sonsuz teşekkürler yaşattığı güzel heyecan için.

Tatille alakalı anlatacak daha başka şeyler de olacak, bu arada dişimi çektiremedim kanalımdaki enfeksiyon geçmediği için biraz daha erteledik. Ama acıyla yaşamayı öğrendim, acı bağımlılık mı yapıyor acaba :)

6 Haziran 2010 Pazar

Tatildeyim...

Tadilat nedeniyle kapalıyız :)
Hadi başka bloga :)

30 Mayıs 2010 Pazar

Şimdi Orada Olmak Vardı...

Sevdiğin kollarında...

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Rechargeable Battery

Kendimi tekrar şarj edilebilir bir pil gibi görüyorum çoğu zaman. Üstelik şarj sürem de oldukça kısa. Canım Annem-Babam dışında bu hayatta beni hemen ve ustalıkla şarj edebilen sadece 3 kişi oldu hayatımda. Onlar öyle insanlar ki sadece yanlarında olmam ya da seslerini duymam yetiyor bana. İnanılmaz bir enerjileri var üçünün de, üçü de inanılmaz güleryüzlü, hoşsohbet ve pozitif enerjiye sahip insanlar. Biri sevgili kuzenim Cihat Abim, onu tanıyıp da sevmeyen, hayran kalmayan insan yoktur (Eşi Belgin'in yeri apayrıdır, çok farklı biri o da benim için). İkincisi nasıl bir adam olduğunu şimdi anltmaya başlasam ertesi sabaha kadar susmayacağım, çok farklı bir erkek, adam sevgili Özhan. Üçünsü ise 15 senelik kadim dost, fazlaca ayrı düşmüş olsak da asla vazgeçemediğim sevgili Cem. 31 senelik ömrümde bir 4. çıkmamıştı. Anamdan başka bir kadından alamamıştım tam anlamıyla bu hissi. Taa ki şu yakın zamana kadar. O listeye bir 4. girdi ki öyle böyle değil. Uykusuz, aç, yorgun, sinirli, keyifsiz ne olursam olayım yüzünü, gülüşünü, gözlerini gördüğümde ya da uzaktaysam sesini duyduğumda telefonun diğer ucunda her şey geçiveriyor bir anda ve ben sanki resetlenip tekrar kurulmuş gibi hayatıma kaldığım yerden ama enerji dolu devam ediyorum.

Tam da kadınlara karşı, inancımı ve saygımı kaybetmeye başladığım sırada tıpkı bir yıldırım gibi hayatıma düşen bu kadın beni öyle bir şarj ediyor ki, 1 değil bir kaç gün duramıyorum yerimde, yapamayacağım şeyleri yapıyorum sayesinde. Bir kez daha tecrübe ettim bu akşam ve artık eminim hem bundan hem de çoğu şeyden...

Çok kısa sürede, tam kapasiteyle şarj edilebilen bir pilim ben. Artık 1 kişi daha fazla var hayatımda sığınacak liman olarak, bu sonuncusu, eksik olan, aradığımdı bir ömür, özlediğim, sonunda buldum!

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Fontana D'Amore ve İtalya Üzerine...

Fontana D'Amore yani Türkçe adıyla Aşk Çeşmesi İtalya'nın Roma şehrinde bulunan bir dilek çeşmesi. Aşık olmak, hayatının aşkını bulmak isteyenlerin dilek paralarını içine attıkları bir kurtuluş yolu. When in Rome ise Kristen Bell ve Josh Duhamel'in başrollerinde olduğu, Fontana D'Amore ve onun taşıdığı sihire odaklı geçen bir romantik komedi. Filmi geçen hafta içinde getirdiği güzelliklerle hayatımın akışını değiştiren sevgilimle birlikte izledik ve hem çok eğlendik hem de ikimizin de çok gitmek istediği İtalya ile ilgili bir film olduğu için fazlasıyla ilgiyle takip ettik. Her ikimizin de bir İtalya ve İtalyanca tutkusu olması ayrı bir bağ da yarattı aramızda. Kısa ömrümde Türkiye dışında 8 farklı ülke görme fırsatım oldu ama hiç biri İtalya merakımı gideremedi açıkçası. Roma, Venedik ve Floransa en çok merak ettiğim şehirleri İtalya'nın. Allah ömür ve sağlık verirse balayımı geçirmek istediğim alternatiflerin en başında İtalya. O güne varabilirsek sıradan olsun istemiyorum, unutulmayacak anılarla yerleşsin hafızalarımıza, her zaman gidilemeyecek bir yerde paylaşılsın yeni hayatımızın ilk günleri istiyorum.

Romantizm ve aşkın en güzel yaşanabileceği ülkelerden biri İtalya. Aşıklar Çeşmesi'ne sevdiğinin attığı parayı alıp sonsuza kadar saklamak, Venedik'te gondollara binip Rialto Köprüsünün altından geçerken aşkını öpmek, Floransa'da Boboli Bahçelerinde yeşili ve tarihi buram buram içine çekerken ona sarılmak ne güzeldir kim bilir... 

Ben bilmek istiyorum...

Hayat ne güzelmiş, sebebini bulup, sebebi olmak...